Pop Up Window

Murat Çakır

Guantánamo ve Alman ırkçılığı

Alman basınını takip edenler, Murat Kurnaz olayının tam bir komedyaya dönüştüğü hissine kapılabilirler. Geçen Perşembe günü toplanan Federal Parlamento BND Araştırma Komisyonu, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın üst düzey yöneticilerinin ifadelerini dinledi. Büyük Koalisyonu temsil eden komisyon üyeleri, Kurnaz’ın ne kadar tehlikeli biri olduğunu ispatlamaya çalıştılar. Hatta Dışişleri Bakanı Steinmeier’i korumaya yeminli SPD temsilcisinin »Kurnaz Taliban’a katılıp, savaşmış olsaydı ve Almanya’ya geri dönseydi, tehlikeli bir adam olmaz mıydı« sorusunu, Bremen Eyaleti Anayasayı koruma Teşkilatı başkanı bile komik buldu. Hani derler ya: »Ninemin cinsiyeti farklı olsaydı, dedem olur muydu« diye...

Aslına bakılırsa Kurnaz olayı sıradan bir komedya değil. Arka planında son derece karmaşık bağlantılar, Alman devleti açısından gizlenmesi gereken ilişkiler ve köktenırkçı bir anlayış var. Yanlış zamanda yanlış yerde olan Kurnaz’ın Pakistan’dan Guantánamo işkencehanesine, oradan Almanya’ya süren 5 yıllık Odise’si, köktenırkçılığın nasıl Alman devletinin yapılarına ve toplumun merkezine yerleştiğini kanıtlamaktadır.

Bu olay aynı zamanda emperyalist devletlerin çıkarlarını kollamak için neleri yapabileceklerini de göstermekte. Demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları, »ulvî« çıkarlar söz konusu olduğunda, ayaklar altına alınmaktadır. Doğru, Kurnaz’ın komisyonda verdiği ifadede hangi işkencelerden geçtiğini anlatması, burjuva politikacılarını bile tedirgin etmiştir. Komisyonda liberal FDP’yi temsil eden Max Stadtler’in burjuva demokratik hukuk devleti kurallarını sonuna kadar savunması, gerçekten takdire değer bir davranıştır. Ama bu komisyondan gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını ve başta Walter Steinmeier ve eski İçişleri Bakanı Otto Schily olmak üzere, sorumluların cezalandırılacağını beklemek bir ilüzyondur. Çünkü burada söz konusu olan Alman devletinin çıkarlarıdır.

Diğer taraftan gerek sorumlu politikacıların konuyla ilgili verdikleri demeçler, gerekse de gazetelere gönderilen okur mektupları, köktenırkçılığın boyutlarına işaret etmektedir. Kod adı »yalancı baron« (!) bir gizli servis elemanının kulaktan dolma bilgilerle sunduğu rapora dayanarak, Kurnaz’ın »son derece tehlikeli birisi« olduğunu iddia eden Alman politikası, Alman halkının duygularına tercüman olmaktadır. Bild gazetesinin »Alman hükümeti bir Türk için neden sorumlu olsun« başlığı altında başlattığı iftira kampanyası, özellikle sosyaldemokrat politikacıların gönüllü katkılarıyla ırkçı bir cadı avına dönüşmüştür.

Aslına bakılırsa Kurnaz olayı, bir bütünün, medyatik olması nedeniyle popüler olan çok küçük bir parçasıdır – yani, buzdağının görünen ucudur. Artık Almanya’da »beyaz olmayanların« salt varsayım üzerine veya bir iftirayla, hüküm giymiş suçlu muamelesi görmeleri, gündelik yaşamın olağanlığı haline dönüştürmüştür. Almanya’da doğmuş olmak dahi, Almanların isteseler de işleyemeyecekleri suçlardan, örneğin ayırımcı ve dışlayıcı yabancılar hukukuna muhalefet etmekten dolayı sınır dışı edilmekten kurtaramamaktadır. »Beyaz olmayanlar« ve özellikle müslümanlar, suç işler varsayımı ile zaten yetersiz olan temel hak ve özgürlüklerini her an kaybedebilir durumdadırlar. Alman devlet kurumlarının herhangi bir şekilde dikkatini çeken ve statü itibariyle AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşları, hem devlet, hem de çoğunluk toplumu tarafından istenmeyen subje olarak ilan edilebilmektedirler. İşte Almanya’daki »demokratik« hukuk devletinin gerçeği bu kadar basittir.

Kurnaz olayı çok açık bir şekilde Alman devletinin kurumsallaşmış ırkçılığını ve »beyaz olmayanların« neoliberal politikalar ve militarist dönüşüm için malzeme olarak kullanıldığını ve çoğunluk toplumunun, bugüne kadar olmamış bir biçimde »beyaz olmayanları« bir nevî »değersiz insanlar« olarak gördüğünü göstermektedir. Geçmişe nazaran tek farklılık, artık milliyetçiliğin olağan hal haline geldiği Almanya’da bunun açıkça ifade edilir olmasıdır.

24 Şubat 2007 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.