Kürtler Bilmedikleri Bir Kumar Oynamış Gibi

Ümit FIRAT

Kampanya süresince, "baraj sorunumuz yok" dediler... Kendilerini kandırdılar; matematiksel yaklaşmadılar. Partiyi yönetenler belki de partinin daha fazla başarılı olmasını, yani parlamentoya girmesini istemediler. İstifalar iyi bir gelişmedir.

Aslında Kürtler adeta farkına bile varmadan bilmedikleri bir kumarı oynamış gibi oldular. Bütün paralarını (buna iki milyon oy da diyebilirsiniz) kaybetmiş gibiler. Hiçbir şey kazanmadılar.

Sadece Demokratik Halk Partisi (DEHAP) ve müttefikleri değil, Kürtler hiçbir şey kazanamadılar. Bölge genelinde yüzde 50'yi geçen bir oy aldılar; aldıkları bütün bu oylar, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) başta olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve "bağımsız" adaylara yazıldı. Kendilerine ait olan çok değerli bir şeyleri bilmeden bir takım korucu veya dolandırıcıların banka hesaplarına yatırıp, onları hak etmedikleri bir servete kavuşturdular.

Sola değil, biraz sağa

Eğer bu sonuçlardan sorumlu olan insanlar, aynı kafa ve yorumlarla giderlerse (ki öyle gözüküyor), sonuç daha sonra ki gelişmelerde de değişmeyeceğe benziyor. Bunu şimdiden görüp söylemek de kehanet değil elbette..

Bu sonuç bize şunu gösteriyor: Kürtler ve Türkiye'nin başka sorunlarını çözmek isteyen her kim varsa, radikal çizgilerde hareket ederek bir netice elde edemeyeceklerini anlamalıdırlar...

Yani Kürtler, radikal siyasi tavırlarla bir yere varamayacaklarını gecikmiş olarak ve bir kere daha anlamak zorundadırlar.. Sollarındakilerle değil, biraz daha sağlarındaki ılımlı yapılarla ittifak arayışına yönelmelidirler...

Kendilerini kandırdılar

Israrla radikal sol çizgide kalmayı benimsediler, daha ılımlı siyaset yapmaya yönelebilirlerdi... Seçimlerden epeyce önce bağımsız adaylıklar söz konusu oldu. Bunu neredeyse tartışmaya bile değmez buldular.

Yüzde 10 seçim barajı, esas olarak Kürtler için korunduğu halde bunu bildikleri halde anlamak istemediler. Barajı aşamayacakları belliydi. Kampanya süresi boyunca baraj sorunumuz yok dediler... Kendilerini kandırdılar; matematiksel olarak yaklaşmadılar.

Partiyi yönetenler belki de partinin daha fazla başarılı olmasını, yani parlamentoya girmesini istemediler. Çünkü, parlamentoya ciddi bir sayıya ulaşmış olarak ve Kürt kimlikleriyle gelmiş olan bir grubun toplum içersindeki meşruiyetleri tartışılmaz bir gerçeklik kazanacaktı...Kürt meselesinde bir takım alternatif çözüm arayışlarına da girebilirlerdi...

Kürt adresi

Kürtleri olabildiğince legale taşımak, kendileri dışındaki başka iradelere rağmen Kürtleri temsil etme pozisyonuna girebilirlerdi...Oysa ki o iradeyi -iradeleri tekellerinde tutmak isteyen güçler var; bu güçler, kendileri dışında başka Kürt adresi olmasını istemiyorlar...

Yani şu anda Kürtlerin adresinin sadece kendileri olduğunu iddia eden yapılar var... Yeni adresler, bu adresleri arka plana itecektir...

Bu gelişme, Kürtler açısından başka yeni adreslerin de ortaya çıkmasına yol açabilecekti, gerilimin azalmasına yol açabilecekti.. Kürtlerin meşruiyet sınırlarının dışındaki radikal alanlarda tutulmaları, hem siyasetlerine yön verenler bakımından, hem de devleti yönetenler bakımından tercih edilir...çünkü her ikisi de Kürtlerin normalleşmelerini kendi var olma koşulları açısından avantajlı bulmuyor...

AKP, CHP, bağımsızlar

Kürtler AKP'ye, CHP'ye, koruculara da oy verdiler. Şırnak' tan Korucu başı Mehmet Tatar, Bitlis'ten Eski Adalet Partisi milletvekillerinden Şeyh Abidin İnan'ın oğlu ANAP'lı Eski Bakan Safter Gaydalı, Hakkari'den Korucu başı Mustafa Zeydan, Urfa' dan Sebahattin Cevheri Kürt oylarıyla bağımsız olarak seçildiler.

Siirt'ten dolandırıcılıktan gıyabi tevkifli Fadıl Akgündüz Araplar'dan aldığı kadar Kürtlerden de oy alarak bağımsız milletvekili seçilmişlerdir. Kürtler bu tip siyasi tercihleri eskiden beri yapmaktaydılar ve bunda bir yenilik ve sürpriz yok.

Özgürlük derdi olanlar oylarını DEHAP'a verdiler. 1995 seçimlerinden önce bölgede büyük sempati yaratmasına rağmen, Yeni Demokrasi Hareketi için de böyle olmuştu. Kürtler ANAP'a da oy vermediler.

DEHAP oylarında artış yok

Aslında DEHAP oylarında da bir artış yok. 1999 seçimlerindeki HADEP oylarına göre artan nüfus ve seçmen sayısı da göz önüne alınınca, DEHAP'ın oyunun da sadece yüzde 1.5 arttığı görülüyor.

Bu artışın içinde, DEHAP'ı desteklediklerini açıklayan aydınların, sanatçıların, okumuş yazmışların, Akın Birdal'ın, Mihri Belli'nin, Emeğin Partisi'nin oyları da var. DEHAP'ın yeni yazılan seçmenlerden de oy alamadığı görülüyor.

"İttifak" olmasaydı da

DEHAP, başlangıçta tasarladığı ittifakları gerçekleştirebilseydi belki barajı aşabilirdi, çekiciliğini artırabilirdi. Sol Blok'la aldığı oyu zaten alacaktı. İttifak dendi ama "ittifak" yaptığı insanlar, ittifak olmasa da ağırlıklı olarak zaten DEHAP'a oy vereceklerdi.

Mesela, Akın Birdal ittifakın taraftarlarından biri olamazdı, o her durumda DEHAP'a oy verecek kitlenin içindeydi. Önceki seçimlerde oyunu kime vermişti? Ben böyle değerlendiriyorum. Sadece, EMEP'in durumu değişikti.

Mitingdeki 500 bin oy nerede

DEHAP İstanbul'da 250 bin oy alıyor, mitingine 500 bin kişinin katıldığını söylüyor. O zaman şunu soralım: 500 bin kişinin oyları nerede? Ki, bir partiye mitingine gitmeyenler de oylarını verirler. Ortada başka bir şey var, bilemiyorum... bir hafta önceki mitingin sandığa yansımaması nasıl açıklanacak? Bunun hesabını kendileri açıklamalıdırlar.

AKP'nin "devlet dışı" olması bütün toplumda ve Kürtlerde de bir yakınlık yaratmıştır. Aynı durum, 1983'de ANAP için geçerliydi.

Kürtler çoğunlukla özel hayatlarında muhafazakardırlar, sol partilerin arkasından gidebilirler ama bu muhafazakar değerlerinden kolayca vazgeçmezler.

Muhafazakar kimlikle HADEP peşinde

Mesela, HADEP sivil toplum kuruluşu gibi davranarak organize ettiği Newroz v.b... Organizasyonlarda çok daha fazla insanı peşine takabiliyor.... Çünkü orada Kürtler muhafazakar kimlikleriyle HADEP'in arkasından daha rahat ve coşkuyla yürüyebiliyorlar.

Şimdi bir takım temel hak ve özgürlükler vardır, insanlar bunu talep etmeseler bile siyasetçiler, aydınlar bu hakları dile getirirler ve bu hakların vazgeçilmezliğini savunurlar... Ama bu halkın, topluluğun bütünüyle talebi olmayabilir, bazen bu haklarının gasp edildiğinin farkında bile olmazlar.

Referandum değil

Diktatörlük rejiminde yaşayan bir insan, eğer demokrasi kavramından, özgürlük kavramından haberdar değilse, be en temel haklarını talep de etmez.

Tatil yapmamış birinin de temel bir hak olarak tatil hakkı vardır, ama böyle bir hakkı olduğunu bilmeyebilir. Bizler insanların bilip bilmediklerine, isteyip istemediklerine bakmaksızın haklarının tanınmasını ve kullanılmasını isteriz.

Şimdi burada bir genel seçim oldu. Bir genel seçim koşullarında herkesin öncelikle neye ihtiyacı varsa, Kürtlerinde aynı şeylere ihtiyacı vardı; Kürtlerin ayrıca Kürt olmalarıyla ilgili başka haklara da ihtiyaçları vardı, ama genel seçimler ulusal haklarını ifade edecekleri bir referandum değildi.

Edirne neyse, Hakkari de o

Özetle, Kürtler bu seçimde genel seçim mantığıyla ne umuyorlarsa ona göre oy verdiler... Dolayısıyla Edirne'de yaşayanların genel seçimden bekledikleri ne ise, Hakkari'de yaşayan Kürtlerin de genel seçimden bekledikleri arasında paralellikler vardır ama tamamen aynı şeyler değildir...

Yani olayı, Kürtlerin genel talepleri ile genel seçimden bekledikleri arasında benzerlikler olduğu kadar bir takım ciddi farklar da olduğu şeklinde görmek gerekiyor.

İstifa iyi bir gelişme

Türkiye'de siyasi hayat bazı yeni değerler kazanıyor. Başarısız siyasi önderlikler, başarısızlıkları anlaşıldığında artık istifa ederek yerlerini yeni siyasi anlayışlara terk etmeye başladılar. Bunu iyi bir gelişme olarak nitelendiriyorum.

Aynı şekilde DEHAP'ın seçim politikasını belirleyenlerin ve seçim kampanyasına yön verenlerin de aynı yerde durmalarının, aynı siyasetleri savunmalarının bir manası kalmamıştır. Onlar da kendi politik konumlarını yeniden değerlendirmeli ve bu işi daha iyi yapacak anlayışların önünü açmalarına yardımcı olmalıdırlar. (Bianet’ten aktarma)

Başa dön
Nach oben