AKP ve Medya

Ragıp Duran

Tek başına iktidara gelen AKP, Türkiye'de siyaset ve ekonomiden daha fazla yozlaşmış ve çürümüş olan medya alanına müdahale edecek mi? Nasıl? Refah Partisinin olumsuz deneyimini nasıl aşacak? İlk izlenimler, ilk tahmin, tahlil ve öneriler...

AKP'nin 3 Kasım'da seçmenlerin yüzde 35'inin desteğini alıp tek başına iktidara gelmesi ve TBMM'ye sadece iki partinin girebilmesi, yeni bir siyasi yapılanmayı gerekli kılarken, bu ortamda medya dünyasında da kaçınılmaz olarak bir takım değişiklikler beklenebilir. Beklenen bir başka değişim de medya-siyaset ilişkilerinde gerçekleşebilir. Mesut Yılmazların, Hüsamettin Özkanların bulunmadığı, andıçvari operasyon riskinin herhalde arttığı bir siyaset ortamında, onların medyadaki uzantıları da kaçınılmaz olarak farklılaşacak. Olumlu değişimi sağlayabilecek en etkin güçlerden birisi de, şimdiki durumda, yeni hükümet. Tek başına iktidar olan AKP, toplumun, yurttaşların ve seçmenlerin beklentilerine yanıt verip, siyaset ve ekonominin yanı sıra medya alanında da hem eski olumsuz deneyimleri tekrar etmemek durumunda, hem de bu nispeten müsait ortamda Türkiye toplumunun beklentisi olan medyayı oluşturabilmek için gerekli olan siyasi, hukuki ve mesleki önlemleri tasarlamak konumunda...AKP'nin özgünlüğünü, popülerliğini koruyup güçlendirebilmesi için siyaset ve ekonominin yanısıra medya alanına da olumlu bir şekilde müdahale etmesi (yeni yapılanmanın ortamını hazırlaması) AKP'nin kaderi açısından tayin edici öneme sahip. Aksi takdirde AKP, kısıtlı siyaset alanına girer ve bu ortamın geleneksel koşul ve ölçütlerine ayak uydurmak zorunda kalıp direnemezse, bukalemunlaşıp, dil-gönül tenakuzunda bocalayan bir hilkat garibesine dönüşebilir ki, AKP'yi bu hale sokmaya çalışan 'zinde güçler' fazlasıyla mevcut...İlk dakika faul ve ofsaytları AKP lideri Erdoğan, seçim zaferinin hemen ardından çok sayıda TV muhabiri ve yazılı basın mensubuyla özel söyleşiler yaptı. Belki henüz erken ama, gerek AKP'nin gerekse yeni hükümetin medyaya ilişkin tutum, yaklaşım ve politikaları konusunda şimdiden bazı tahmin, tahlil ve öneriler yapmak mümkün:* Erdoğan'ın Pazar akşamı Show TV muhabiri ile yaptığı ve naklen yayınlanan topu topu 10-15 dakikalık söyleşide, AKP lideri muhabire, 'Bu soruyu saçma buluyorum' ve 'Siz bizi galiba iyi izlemiyorsunuz' dedi. Açıkçası, soru saçmaydı, muhabirin de AKP'yi tanımadığı belliydi. Yine de bir ülkenin en büyük partisinin lideri bir muhabirle böyle konuşmamalı. Çünkü, sonuç olarak lider, karşısındaki muhabirle tartışmaya girmemeli. O muhabir, orada bizatihi bağımsız bir şahıs kimliğiyle değil, temsil ettiği medya kuruluşu ve dahası kamuoyunu temsilen, kamuoyu adına bulunuyor. Muhabir, yeteneksiz, beceriksiz, cahil olabilir - ki ne yazık ki önemli bir çoğunluk da öyle- ama yine de lider, medyada, kamuoyuna seslendiğini unutmamalı. Lider, muhabiri esas olarak temsil ettiği medya grubunun temsilcisi olarak değil, açıklamalarını milyonlarca insana ulaştıran bir meslek sahibi olarak görmeli. Muhabire tepeden değil aynı düzeyden hitap etmeli. Bu küçük olay sonuç olarak teknik bir mesele ve çok da tayin edici olmayabilir.Ancak...Medya kimin medyası olacak? * Refah Partisi, vakti zamanında bu hataya düşmüştü, şimdi de AKP'nin aynı yanılgıya düşme ihtimali var: Türk medyası esas olarak hükümet yanlısı değil, devlet yanlısı bir medyadır. Bu nedenle AKP, şimdi iktidara geldi diye egemen medyayı otomatik olarak kendi destekçisi olarak görmesin! Türk medyası bir yandan resmi ideolojinin organik propaganda aygıtı, bir yandan da kendi özel grup çıkarlarının savunucusu olarak her an hükümet karşıtı bir konuma geçebilir. 28 Şubat sürecinde böyle olmuştu. Erbakan ve Refah'ın kurmayları, 'bir kısım medya' söylemi ile kendilerini destekleyen ve kendilerine karşı çıkan medya arasında ayrımcılık yaparak, medyanın resmi kuvvetler yanlısı yayınlarına belirli bir meşruluk kazandırmıştı. Refah Partisinin o dönemdeki bazı kurmayları bugün AKP yöneticileri. O dönem naklen yayınlarda, açık oturum ya da panellerde Refahlı yöneticilerin muhabirlerle açıktan açığa tartıştıklarını hatırlıyorum. Gereksiz üstelik de yanlış...* Refah'ın yaptığı bir başka yanlışı hem medyanın hem de özellikle AKP'nin anımsamasında yarar var: Apoletli Medya'nın önde gelen yöneticilerini birleştirip, hükümeti Avrupalılara şikayet ettirecek sansür uygulama girişimi, Refah-Yol hükümetinin alaşağı edilmesini hızlandıran bir uygulama idi. Dolayısıyla bugün AKP'nin, ne 'bir kısım medya' söylemini benimsemesi ne de basın hürriyetine yönelik olumsuz bir girişim gerçekleştirmesi gerekir. * Refah Partisi döneminde 'İslamcı' olarak bilinen yayın kuruluşlarının hükümet tarafından kayrılmış olduğunu sanırım bugün herkes hatırlar. 'Bazı' medya şirketlerine devlet bankalarından ucuz kredi sağlamaktan, özel söyleşi vermeye, bazı bilgileri salt bu gazetelere sızdırmaktan sürekli ve düzenli olarak bu yayın organlarına reklam verilmesini teşvik etmek gibi son derece olumsuz tutumlar izlemiştik. Önce okşa sonra vur! AKP, Apoletli Medya'nın ilk günlerdeki yumuşak tavrından herhalde umuda kapılmayacak. Çünkü kartlar henüz yeni dağıtıldı. Eski hesaplar, yeni planlar henüz su yüzüne çıkmadı. 'Baykal'ın bir medya grubuyla gizli ilişkisini açıklarım' tehdidini her iki taraf da henüz unutmadı. 'AKP'nin stratejilerini bir medya grubu değil biz belirleriz' açıklaması da kolay unutulacak bir cümle değil. Daha eski geçmişte meydana gelmiş manşetlere taşınmış başka bir sürü olay daha var: Kişisel servet, yurtdışında okuyan çocuklar, başörtüsü, Albayraklar, Belediye Başkanlığı dönemi vs...Her yumuşak dönem, bir gerginliğin öncesini hazırlar ya...Kaçınılmaz çatışma öncesinde AKP ve medya kendileri için en uygun zemin ve zamanı seçecek. Top, AKP'nin ayağına henüz geçmiş durumda.* Şimdiden bir öngörü yaparken, tüm riskleri göze alarak, özellikle Refah deneyimini anımsayarak, AKP'nin egemen medya ile kuvvetle muhtemel çatışma öncesinde alabileceği önlemler mevcut: Öncelikle bu çatışmanın, yurttaşların yüzde 35'inin desteğini almış bir iktidar partisi ile özel grup çıkarlarını resmi ideoloji çerçevesinde savunmaya çalışacak bir medya arasında cereyan edeceğini saptamak gerek. * AKP, Türkiye toplumunun belki de en yoz ve en çürümüş kurumlarından biri olan medya konusunda bir tercih yapmalı: 'Ben artık iktidarım, gerekirse bu medya gruplarını beslerim, onlar da benim lehime çalışır' mı diyecek, yoksa, 'Yurttaş, toplum bu medyadan çok şikayetçi. Onların temiz, doğru ve kamu yanlısı medya talebini karşılamak için biz yasama ve yürütme olarak gerekli ortamı sağlayalım, toplumla birlikte bu yeni medyanın yaratılmasına katkıda bulunalım' mı diyecek? Tayin edici soru bu. Üstelik mevcut Türk medyası öyle bir kaç fırça darbesiyle düzelecek aşamayı da çoktan geçti. Köklü, derin, ayrıntılı bir yeniden düzenlemeye ihtiyaç var.Üzerinde uzun uzun düşünülmesi, çalışılması ve tartışılması ve hazırlanması gereken bir medya reformu aslında acil olarak gerekmektedir. Bu reformu hazırlarken mevcut tüm medya organları, tüm basın kuruluşları ve mümkün olabildiğince çok sayıda meslek ve sivil toplum örgütü ile birlikte oluşturmak ve gerçekleştirmek gerekir. Yurttaşa hizmet eden kamu medyası Gerçekleştirebilir mi gerçekleştiremez mi, şimdiden kestirmek güç, ya da gerçekleştirebilirse ne kadar gerçekleştirebilir bilinmez ama AKP iktidarının, kendisini işbaşına getiren yurttaş kitlesine duyması gereken siyasi sorumluluk gereği medya konusunda da önemli reformlar yapması beklenir. Bu reformlar, özel olarak vakti zamanında kendisini haklı ya da haksız bir şekilde eleştiren medyadan intikam alırcasına yapılırsa başarısızlığa mahkumdur. Tek başına iktidar olan bir partinin, toplumun ve yurttaşların büyük bir çoğunluğu tarafından kınanan, güvenirliği ve inandırıcılığı eksilere düşmüş bir medyayı, demokratik bir toplumda, kamu çıkarını güçlendirmek, yurttaşların bilgilenme hak ve özgürlüğünü yerine getirmek perspektifiyle düzeltmeye çalışması gerekir. Bu reform hareketinin tayin edici yöntemi hukuki düzenlemelerin yanılıra sivil inisiyatifi güçlendirmektir. Somut olarak bakıldığında, medyanın bugünkü olumsuz konumunun temel müsebbibinin, siyasi-ekonomik-askeri ve ideolojik iktidar odaklarına bağımlılığı olduğu göz önünde bulundurulursa, yapılacak ilk iş medyayı özgürleştirmektir. Özgürleştirme, medya üzerindeki her türlü siyasi, iktisadi, askeri ve ideolojik sulta ve baskıyı kaldırmaktan geçer. Bu bağlamda, 'Medya işverenlerinin medya dışındaki her türlü siyasi, iktisadi, mali ve ticari etkinliklerini kısıtlamak' - ki aslında Basın kanunu ve RTÜK yasasında bu sınırlamanın nüveleri ve gerekçeleri var- ilk adım olarak gündeme geliyor. Bu önlem sayesinde, büyük medya, devlet ihalelerine giremeyecek, banka sahibi olamayacak, gazetecilik, yayıncılık, habercilik dışında başka bir alanla uğraşamayacak, dolayısıyla da böyle bir ortamda mali gelirini da ancak kaliteli yayıncılıkla sağlayabilecek. Ve habercilik anlayışındaki ve uygulamasındaki cenderelerden kurtulabilecek. İktidar Partisinin medya reformu konusunda benimsemesi gereken iki temel yaklaşım 'Bağımsız Medya' ve 'Kamu Çıkarı'dır. Karşı olduklarını söyledikleri jakoben yöntemlerle değil, uzun, sabırlı bir çalışma ile toplum için, toplumla birlikte bu reform gerçekleşebilir. Reform, esas olarak kadro işi değil, siyasi irade meselesidir. Doğru AKP ve Medya Tek başına iktidara gelen AKP, Türkiye'de siyaset ve ekonomiden daha fazla yozlaşmış ve çürümüş olan medya alanına müdahale edecek mi? Nasıl? Refah Partisinin olumsuz deneyimini nasıl aşacak? İlk izlenimler, ilk tahmin, tahlil ve öneriler... BİA Haber Merkezi 06.11.2002 Ragıp DURAN ragip137@hotmail.com BİA (İstanbul) - AKP'nin 3 Kasım'da seçmenlerin yüzde 35'inin desteğini alıp tek başına iktidara gelmesi ve TBMM'ye sadece iki partinin girebilmesi, yeni bir siyasi yapılanmayı gerekli kılarken, bu ortamda medya dünyasında da kaçınılmaz olarak bir takım değişiklikler beklenebilir. Beklenen bir başka değişim de medya-siyaset ilişkilerinde gerçekleşebilir. Mesut Yılmazların, Hüsamettin Özkanların bulunmadığı, andıçvari operasyon riskinin herhalde arttığı bir siyaset ortamında, onların medyadaki uzantıları da kaçınılmaz olarak farklılaşacak. Olumlu değişimi sağlayabilecek en etkin güçlerden birisi de, şimdiki durumda, yeni hükümet. Tek başına iktidar olan AKP, toplumun, yurttaşların ve seçmenlerin beklentilerine yanıt verip, siyaset ve ekonominin yanı sıra medya alanında da hem eski olumsuz deneyimleri tekrar etmemek durumunda, hem de bu nispeten müsait ortamda Türkiye toplumunun beklentisi olan medyayı oluşturabilmek için gerekli olan siyasi, hukuki ve mesleki önlemleri tasarlamak konumunda...AKP'nin özgünlüğünü, popülerliğini koruyup güçlendirebilmesi için siyaset ve ekonominin yanısıra medya alanına da olumlu bir şekilde müdahale etmesi (yeni yapılanmanın ortamını hazırlaması) AKP'nin kaderi açısından tayin edici öneme sahip. Aksi takdirde AKP, kısıtlı siyaset alanına girer ve bu ortamın geleneksel koşul ve ölçütlerine ayak uydurmak zorunda kalıp direnemezse, bukalemunlaşıp, dil-gönül tenakuzunda bocalayan bir hilkat garibesine dönüşebilir ki, AKP'yi bu hale sokmaya çalışan 'zinde güçler' fazlasıyla mevcut...İlk dakika faul ve ofsaytları AKP lideri Erdoğan, seçim zaferinin hemen ardından çok sayıda TV muhabiri ve yazılı basın mensubuyla özel söyleşiler yaptı. Belki henüz erken ama, gerek AKP'nin gerekse yeni hükümetin medyaya ilişkin tutum, yaklaşım ve politikaları konusunda şimdiden bazı tahmin, tahlil ve öneriler yapmak mümkün:* Erdoğan'ın Pazar akşamı Show TV muhabiri ile yaptığı ve naklen yayınlanan topu topu 10-15 dakikalık söyleşide, AKP lideri muhabire, 'Bu soruyu saçma buluyorum' ve 'Siz bizi galiba iyi izlemiyorsunuz' dedi. Açıkçası, soru saçmaydı, muhabirin de AKP'yi tanımadığı belliydi. Yine de bir ülkenin en büyük partisinin lideri bir muhabirle böyle konuşmamalı. Çünkü, sonuç olarak lider, karşısındaki muhabirle tartışmaya girmemeli. O muhabir, orada bizatihi bağımsız bir şahıs kimliğiyle değil, temsil ettiği medya kuruluşu ve dahası kamuoyunu temsilen, kamuoyu adına bulunuyor. Muhabir, yeteneksiz, beceriksiz, cahil olabilir - ki ne yazık ki önemli bir çoğunluk da öyle- ama yine de lider, medyada, kamuoyuna seslendiğini unutmamalı. Lider, muhabiri esas olarak temsil ettiği medya grubunun temsilcisi olarak değil, açıklamalarını milyonlarca insana ulaştıran bir meslek sahibi olarak görmeli. Muhabire tepeden değil aynı düzeyden hitap etmeli. Bu küçük olay sonuç olarak teknik bir mesele ve çok da tayin edici olmayabilir.Ancak...Medya kimin medyası olacak? * Refah Partisi, vakti zamanında bu hataya düşmüştü, şimdi de AKP'nin aynı yanılgıya düşme ihtimali var: Türk medyası esas olarak hükümet yanlısı değil, devlet yanlısı bir medyadır. Bu nedenle AKP, şimdi iktidara geldi diye egemen medyayı otomatik olarak kendi destekçisi olarak görmesin! Türk medyası bir yandan resmi ideolojinin organik propaganda aygıtı, bir yandan da kendi özel grup çıkarlarının savunucusu olarak her an hükümet karşıtı bir konuma geçebilir. 28 Şubat sürecinde böyle olmuştu. Erbakan ve Refah'ın kurmayları, 'bir kısım medya' söylemi ile kendilerini destekleyen ve kendilerine karşı çıkan medya arasında ayrımcılık yaparak, medyanın resmi kuvvetler yanlısı yayınlarına belirli bir meşruluk kazandırmıştı. Refah Partisinin o dönemdeki bazı kurmayları bugün AKP yöneticileri. O dönem naklen yayınlarda, açık oturum ya da panellerde Refahlı yöneticilerin muhabirlerle açıktan açığa tartıştıklarını hatırlıyorum. Gereksiz üstelik de yanlış...* Refah'ın yaptığı bir başka yanlışı hem medyanın hem de özellikle AKP'nin anımsamasında yarar var: Apoletli Medya'nın önde gelen yöneticilerini birleştirip, hükümeti Avrupalılara şikayet ettirecek sansür uygulama girişimi, Refah-Yol hükümetinin alaşağı edilmesini hızlandıran bir uygulama idi. Dolayısıyla bugün AKP'nin, ne 'bir kısım medya' söylemini benimsemesi ne de basın hürriyetine yönelik olumsuz bir girişim gerçekleştirmesi gerekir. * Refah Partisi döneminde 'İslamcı' olarak bilinen yayın kuruluşlarının hükümet tarafından kayrılmış olduğunu sanırım bugün herkes hatırlar. 'Bazı' medya şirketlerine devlet bankalarından ucuz kredi sağlamaktan, özel söyleşi vermeye, bazı bilgileri salt bu gazetelere sızdırmaktan sürekli ve düzenli olarak bu yayın organlarına reklam verilmesini teşvik etmek gibi son derece olumsuz tutumlar izlemiştik. Önce okşa sonra vur! AKP, Apoletli Medya'nın ilk günlerdeki yumuşak tavrından herhalde umuda kapılmayacak. Çünkü kartlar henüz yeni dağıtıldı. Eski hesaplar, yeni planlar henüz su yüzüne çıkmadı. 'Baykal'ın bir medya grubuyla gizli ilişkisini açıklarım' tehdidini her iki taraf da henüz unutmadı. 'AKP'nin stratejilerini bir medya grubu değil biz belirleriz' açıklaması da kolay unutulacak bir cümle değil. Daha eski geçmişte meydana gelmiş manşetlere taşınmış başka bir sürü olay daha var: Kişisel servet, yurtdışında okuyan çocuklar, başörtüsü, Albayraklar, Belediye Başkanlığı dönemi vs...Her yumuşak dönem, bir gerginliğin öncesini hazırlar ya...Kaçınılmaz çatışma öncesinde AKP ve medya kendileri için en uygun zemin ve zamanı seçecek. Top, AKP'nin ayağına henüz geçmiş durumda.* Şimdiden bir öngörü yaparken, tüm riskleri göze alarak, özellikle Refah deneyimini anımsayarak, AKP'nin egemen medya ile kuvvetle muhtemel çatışma öncesinde alabileceği önlemler mevcut: Öncelikle bu çatışmanın, yurttaşların yüzde 35'inin desteğini almış bir iktidar partisi ile özel grup çıkarlarını resmi ideoloji çerçevesinde savunmaya çalışacak bir medya arasında cereyan edeceğini saptamak gerek. * AKP, Türkiye toplumunun belki de en yoz ve en çürümüş kurumlarından biri olan medya konusunda bir tercih yapmalı: 'Ben artık iktidarım, gerekirse bu medya gruplarını beslerim, onlar da benim lehime çalışır' mı diyecek, yoksa, 'Yurttaş, toplum bu medyadan çok şikayetçi. Onların temiz, doğru ve kamu yanlısı medya talebini karşılamak için biz yasama ve yürütme olarak gerekli ortamı sağlayalım, toplumla birlikte bu yeni medyanın yaratılmasına katkıda bulunalım' mı diyecek? Tayin edici soru bu. Üstelik mevcut Türk medyası öyle bir kaç fırça darbesiyle düzelecek aşamayı da çoktan geçti. Köklü, derin, ayrıntılı bir yeniden düzenlemeye ihtiyaç var.Üzerinde uzun uzun düşünülmesi, çalışılması ve tartışılması ve hazırlanması gereken bir medya reformu aslında acil olarak gerekmektedir. Bu reformu hazırlarken mevcut tüm medya organları, tüm basın kuruluşları ve mümkün olabildiğince çok sayıda meslek ve sivil toplum örgütü ile birlikte oluşturmak ve gerçekleştirmek gerekir. Yurttaşa hizmet eden kamu medyası Gerçekleştirebilir mi gerçekleştiremez mi, şimdiden kestirmek güç, ya da gerçekleştirebilirse ne kadar gerçekleştirebilir bilinmez ama AKP iktidarının, kendisini işbaşına getiren yurttaş kitlesine duyması gereken siyasi sorumluluk gereği medya konusunda da önemli reformlar yapması beklenir. Bu reformlar, özel olarak vakti zamanında kendisini haklı ya da haksız bir şekilde eleştiren medyadan intikam alırcasına yapılırsa başarısızlığa mahkumdur. Tek başına iktidar olan bir partinin, toplumun ve yurttaşların büyük bir çoğunluğu tarafından kınanan, güvenirliği ve inandırıcılığı eksilere düşmüş bir medyayı, demokratik bir toplumda, kamu çıkarını güçlendirmek, yurttaşların bilgilenme hak ve özgürlüğünü yerine getirmek perspektifiyle düzeltmeye çalışması gerekir. Bu reform hareketinin tayin edici yöntemi hukuki düzenlemelerin yanılıra sivil inisiyatifi güçlendirmektir. Somut olarak bakıldığında, medyanın bugünkü olumsuz konumunun temel müsebbibinin, siyasi-ekonomik-askeri ve ideolojik iktidar odaklarına bağımlılığı olduğu göz önünde bulundurulursa, yapılacak ilk iş medyayı özgürleştirmektir. Özgürleştirme, medya üzerindeki her türlü siyasi, iktisadi, askeri ve ideolojik sulta ve baskıyı kaldırmaktan geçer. Bu bağlamda, 'Medya işverenlerinin medya dışındaki her türlü siyasi, iktisadi, mali ve ticari etkinliklerini kısıtlamak' - ki aslında Basın kanunu ve RTÜK yasasında bu sınırlamanın nüveleri ve gerekçeleri var- ilk adım olarak gündeme geliyor. Bu önlem sayesinde, büyük medya, devlet ihalelerine giremeyecek, banka sahibi olamayacak, gazetecilik, yayıncılık, habercilik dışında başka bir alanla uğraşamayacak, dolayısıyla da böyle bir ortamda mali gelirini da ancak kaliteli yayıncılıkla sağlayabilecek. Ve habercilik anlayışındaki ve uygulamasındaki cenderelerden kurtulabilecek. İktidar Partisinin medya reformu konusunda benimsemesi gereken iki temel yaklaşım 'Bağımsız Medya' ve 'Kamu Çıkarı'dır. Karşı olduklarını söyledikleri jakoben yöntemlerle değil, uzun, sabırlı bir çalışma ile toplum için, toplumla birlikte bu reform gerçekleşebilir. Reform, esas olarak kadro işi değil, siyasi irade meselesidir. Doğru politik yaklaşım, doğru kadroları yaratır. Bir devri kapatmak için Şimdiden daha fazla ayrıntıya girmek gereksiz. Ama yine de unutulmaması gereken ve neredeyse olmazsa olmaz nitelikli bir kaç yaklaşım önerisi daha:* Geçmişe sünger çekerek değil, geçmişin hesabını sorarak ilerlemek gerek.Türk egemen medyasıyla uzlaşarak değil mücadele ederek toplumun beklentilerine yanıt vermek mümkündür. * Medya mülkiyetinde gazetecilere ve yurttaşlara ağırlık ve önem vermeyen herhangi bir yapının uzun süre başarılı olması beklenemez.* Çalışanların yani emeğin hakkı verilmeden toplum yanlısı herhangi bir proje olumlu sonuç veremez.* Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması bir ilke meselesi olduğu gibi medyanın çoksesli ve çokrenkli olabilmesi için de elzemdir.* Medya mülkiyetinde yapılması gerekli hukuki düzenlemede, özel çıkarları ciddi bir şekilde kısıtlamanın yanı sıra sadece ulusal değil belediye, üniversite, lise, sendika, birlikler, meslek odası gibi yerel, toplumsal ve kamusal örgütlere de yayın yapabilme hak ve olanaklarının sağlanması önemlidir. AKP'yi 'sağcı', 'muhafazakar', 'İslamcı', 'şeriatçı', 'Müslüman-demokrat' ya da başka bir şekilde tanımlasak da, gazeteci olarak, yurttaş olarak, tek başına iktidar olan bu partiden taleplerimiz olmalı ve bu taleplerin takipçisi olmalıyız.

Başa dön
Nach oben