Johannesburg – Gözdağı ve Dezenformasyon Zirvesi

Murat Çakır

Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi tam anlamıyla bir gözdağı ve dezenformasyon zirvesi olarak bitti. Hiç kimse, bir takım genellemeleri içeren ve yaptırımdan yoksun olan Konferans Sonuç Belgesinin, sosyal ve ekolojik değişimin güçlü bir siyasî enstrumanı olmasını beklemiyordu. Gene de ufak bir umut taşıyordu insanlar. Subvansiyonların azaltılması veya yenilenebilen enerjiler üzerine alışılmış hararetli tartışmaların ardından, konferansın son dakikasına sıkıştırılan içeriksiz bir belgenin dünya kamuoyuna başarı olarak sunulması hayal kırıklığı yarattı. Konferans Sonuç Belgesi, süre ve bağlayıcılıktan uzak olması ve neo-liberal küreselleşme taraftarları ile çok

uluslu şirketlerin yağmasına sosyal ve ekolojik sınırlar çekememesi nedeniyle, gereksiz bir belge olmaktan ileriye gidemiyor.
Konferansta çeşitli “fraksiyonların” birbirleri ile çelişen çıkarları gene önplana çıktı. Bununla birlikte konferansın gidişatını belirleyen tebliğ sahibi “uzmanların” neo-liberal ideolojiye olan körü körüne inançları belirgindi. Bu iki gerçek çerçevesinde bakıldığında konferans sahibi BM Örgütünün içinde bulunduğu durum daha iyi görülebilmektedir. Zaten, Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi supranasyonal örgütlerle rekabet içerisinde olan BM Örgütünden – BM’de şu anda hakim olan siyasî irade nedeniyle de – başka bir şey beklemek pek hayalci olurdu. Çok uluslu şirketler ve temsilcileri olan bu supranasyonal örgütler yıllardan beri BM’in etkisini azaltmak için uğraşmaktalar. Ve başarılı da olmaktalar: Örneğin BM’in Transnasyonal Şirketler Merkezi (UNCTC) böylesi şirketlerin regülasyon yükümlülüğü altına alınmasını önerdikten sonra lağv edildi. BM bu merkez yerine ise, en büyük 250 şirketin kendi kendilerini “kontrol edecekleri sözünü” verdiği “Global Compact” sözleşmesini imzaladı. Bu sözleşmenin varlığı ise başta Japonya, AB ve ABD olmak üzere bir çok ülkenin, şirketlerin sosyal sorumluluğu ile ilgili bir BM sözleşmesinin imzalanmasına karşı çıkmalarının gerekçesi olarak gösterilmekte.

The Guardian gazetesinde makaleleri yayınlanan gazeteci-yazar George Monbiot bu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor: “BM Örgütü giderek küresel ekonominin çıkarlarını savunma kurumu ve batılı ülkelere, hesap vermelerini sağlayan tek araç olan regülizasyonları aşarak, yeni pazarlar bulan bir örgüt haline dönüşüyor. BM, güçlülerle barış yaparken, güçsüzlere savaş açıyor”.

Bu bağlamda uluslararası plandaki medyanın da üstlendiği görevler dikkat çekiyor. Medya kuruluşları BM’in bu dönüşümünü gönülden destekliyorlar. Örneğin Kyoto Protokolü özünde dünya iklimi için önemli hiç bir adımı öngörmemesine rağmen, medya kuruluşları “müthiş adımlar atıldığı” telkininde bulunuyorlar.

NGO’lar isyanda

Johannesburg Zirvesinin genel eğiliminin neo-liberal politikaların “sürdürülebilir kalkınma hedefinin” ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulayan katılımcı Hükümetler Dışı Örgütler (NGO’lar), gündem belirlemede zengin ülkelerin tarihsel sorumluluklarından kaçarak, kendi çıkarlarını önplanda tutmalarını sert bir şekilde eleştiriyorlar. Zirvede zengin kuzey ülkeleri, yarattıkları yoksulluğun ve çevre tahribatının karşılığı olarak güneydeki yoksul ülkelere aktarılacak para kaynakları üzerine tartışma dahi açılmasını engelleyebildiler.

Zirvenin ana gündem maddelerinden bazılarının sponsorları, tartışmaların hangi yöne çekileceğini baştan göstermekteydi: Sürdürülebilir Ulaşım (Proje sponsorları: BP, Daimler Chrysler, General Motors, Michelin, Norsk, Hydro, Renault, Shell, Toyota), Sürdürülebilir Ormancılık (Proje sponsorları: Aracruz Celulose-Brezilya ve UPM Kymmene-Finlandiya), Sürdürülebilir Madencilik (Proje sponsorları: yaklaşık 20 çok uluslu maden şirketinin yanısıra Dünya Bankası, UNEP ve IUCN). Eh, kurdu çoban koşmak diye herhalde buna denir!

Hükümetler Dışı Örgütlerin zirveye katılımı ise tam anlamı ile bir komedyaya dönüştü. Başlangıçta iki gün boyunca katılım kriterlerini yerine getirdiklerini kanıtlamak zorunda bırakılan NGO’lar, sonunda ancak dramaturjisi önceden planlanmış ve göstermelik diyalog toplantılarına üvertür olmaktan öteye gidemediler.

Sonuç itibariyle bu bol laflı ve bol boş vaatli “Zirve” için “içi boş zırva” tabirini kullanmak yerinde olur. Katılımcılardan bir NGO temsilcisi Konferans Sonuç Belgesini şöyle yorumladı: “Belge, sanki zengin dünya sana büyük bir doğum günü pastası vermeyi vaad ederek, yerine bir kaşık genetik manipülasyonlu şeker pancarı vermesine benziyor”.

Sonuç yerine

BM Örgütü bir çok insan için (Zirve nedeniyle zorla boşaltılan Johannesburg varoşlarında yaşayanlar hariç tabii) hâlâ daha iyi bir gelecek için umut anlamını taşımakta. Bu nedenle önümüzdeki aylarda ve yıllarda, sosyal ve ekolojik ilerlemeyi savunanların, neo-liberal politikaları eleştirirken, eleştiri listelerine BM Örgütünü de katmaları gerekmektedir. BM Örgütü, zirveye karşı “Yalanlarınız ve boş vaatlerinizden, neo-liberal politikalarınızla yarattığınız yoksulluktan, halkları kâr oranlarınız için gözden çıkarmanızdan bıktık artık” sloganıyla ayağa kalkan Güney Afrika halklarının örneğinde olduğu gibi, küresel tepkiden payına düşeni almalıdır.