Pop Up Window

Murat Çakır

Piyasalaştırılan kamu

Kamu emekçilerinin grevi altıncı haftasında. Her ne kadar bazı eyaletlerde yerel düzeyde uzlaşıya gidilmiş olsa da, eyalet çalışanları Baden-Württemberg başta olmak üzere bir çok alanda direnmeye kararlı görünüyorlar.

Grev, işveren durumunda olan eyalet hükümetleri cephesinde önemli bir ayrışmayı gün yüzüne çıkardı. Gerçi SPDli yönetimler de aynı muhafazakârlar gibi ücretlerin indirilmesini ve çalışma sürelerinin artırılmasını savunuyorlar, ama gene de hizmetliler sendikası ver.di ile uzlaşma yollarını arıyorlar. Eyalet yönetimlerinin toplu iş sözleşmeleri görüşme komisyonu başkanı ve Aşağı Saksonya Eyaleti Maliye Bakanı CDUlu Hartmut Möllring ise yangına körükle gidiyor. Möllring’in toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin çözümsüzlükle sonuçlanmasını beklediği, konuyla ilgilenen herkesin malumu. Çünkü bu durumda ver.di, uzun süre ayağa kalkamamasına neden olacak bir darbe alabilir.

Kamu sektöründe devam eden mücadele, basit bir toplu iş sözleşmesi kavgası değil. Sorun, kamu emekçilerinin günde 18 dakika fazla çalışıp, çalışmamaları da değil. İşveren durumundaki politik elitlerin hedefi, kamu bütçeleri tadilatının faturasını emekçilere çıkarmak ve kamunun piyasalaştırılmasını sağlamaktır.

Kamu kasalarının iflas edecek durumda boşaldığı ve devletin akut gelir sıkıntısı yaşadığı herkesce biliniyor. Ancak bu gerçeğin asıl nedeni, yürütülen sermaye endeksli maliye politikalarıdır, yani kamu emekçilerinin ücretleri veya kamu hizmetlerine ayrılan paralarla alakası yoktur. Kamu kasaları, toplumun bütününe yönelik kamu hizmetlerinin aleyhine, özel sermaye birikimini teşvik eden vergi politikalarıyla boşaltılmaktadır. Bu nedenle kamu emekçilerinin mücadelesi, kamuyu piyasalaştırma çabalarıyla bire bir çelişmektedir.

Neoliberalizmin bayraktarlığını yapan politik güçler, kamu sektörü üzerinden ülke çapında çalışma sürelerinin uzatılmasını gerçekleştirmek istemektedirler. Bu nedenle başta Hessen, Bavyera ve Aşağı Saksonya olmak üzere eyaletlerde önce memurların çalışma süreleri haftada 42 saate çıkartılmış, ardından da kamu hizmetlilerinin çalışma koşullarına saldırı başlamıştır. Tek seslileştirilen medyanın da desteği ile, kamuoyunda sendikaları haksız konuma düşürmek için uzun süreli grevler göze alınmaktadır.

Federal ve Eyalet Hükümetleri, kamusal alanı, özel sermaye birikimini desteklemek için piyasalaştırma politikalarını uygularken, bir taşla iki kuş vurmayı amaçlamaktalar: hem piyasalaşmayı sağlamak, hem de sendikalara ağır bir yenilgi yaşatmak.

Böylesine ağır bir saldırı, tek bir sendikanın vereceği grev mücadelesi ile geriye püskürtülemez. Almanya’da, Fransa gibi başka ülkelerde yasal bir hak olan politik grev veya genel grev hakkı olmadığından, grevler toplu iş sözleşmelerinde baskı unsuru olarak sınırlı kalıp, salam taktiği ile teker teker geri alınan hakları savunma mücadelesinden öteye gidememektedir. Birbiri ile bağlantısız, tek tek iş kollarında yapılan uyarı grevleri veya olağan grevler ise hakları savunmaya dahi yeterli olamamaktadırlar. Bu nedenle yakın bir zamanda metal ve elektro iş dalında başlayacak olan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve akabinde beklenen uyarı grevleri daha farklı bir önem kazanmaktadır.

Ver.di sendikasının başını çektiği grev nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Almanya’da hiç bir şeyin eskisi gibi kalmayacağı açık. Artık sermaye ve yandaşları alışılagelmiş koşulları yıkmak için topyekün saldırıya geçmişlerdir. Uzun yıllar toplumsal barışın savunuculuğunu yapmak için sınıf sendikacılığından vazgeçen Alman sendikaları, bugün yukarıdan dayatılan bir sınıf savaşımı ile karşı karşıyadırlar. Savunma pozisyonunda olan sendika yönetimleri bunu kabullenmedikleri, vahşi finans piyasaları kapitalizmi dayatmasına karşı bağımlı çalışanlar ile toplumsal üretim süreçlerinden dışlananlarının birlikteliğini sağlayıp, geniş tabanlı bir sosyal harekete ön ayak olmadıkları sürece, kendilerini sırtları duvara dayanmış olarak bulacaklardır. Toplumsal muhalefet güçleri ve politik sol, sendikalarla birlikte toplumsal güç dengesini değiştirmek ve daha sosyal, daha ileri bir gelecek için mücadeleye hazırlar. Önemli olan, sendika yönetimlerinin bunu görmesi ve gereğini yerine getirmeleridir. Görmelerine yardımcı olmak ise, sendika üyelerinin görevidir.

18 Mart 2006 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.